24 Mart 2017 Cuma

Beypazarı'ndan Anılar



Merhaba Beypazarı!

Merhabalar :) Bu yazımda Beypazarı gezimden notlar aktaracağım. Uzun süredir aklımda olan Beypazarı turunu geçen haftasonu gerçekleştirdim. Yeni bir şehir, yeni bir kasaba keşfetmenin mutluluğu tabi ki tanımsız. En azından benim için :)
Turumuza başlamadan önce Beypazarı ile ilgili tarihi bilgiler edinmemiz yararlı olacaktır. O zaman tarihe yolculuk yaparak Beypazarı'nın özgeçmişini öğrenmeye ne dersiniz?
⇝ Anadolu'nun tarihi seyrine baktığımızda,
Beypazarı, Roma döneminde, İstanbul'u Ankara ve Bağdat'a bağlayan önemli büyük tarihi geçit yolları üzerinde bulunmaktadır. İlk adı LAGANİA'dır. Bilge UMAR 'ın Türkiye'deki "Tarihsel Adlar" adlı kitabında Lagania' nın anlatımı yapılmış ve 'Kaya Doruğu Ülkesi' anlamına geldiği sonucuna varılmıştır.
Türklerin Sultan Alparslan komutasında Anadolu'ya girmesinden kısa bir süre sonra Marmara'ya ulaşmaları ile Beypazarı da ilk Türk akıncıları ile karşılaşmıştır. Selçuklu yönetimindeki Beypazarı, konum itibarı ile sık sık göç eden Türkmen boylarına yurt olmuştur. Bu boylardan en önemlisi Kayı boyudur. Selçuklu Sultanlığı'nın kendilerine yurt olarak yer gösterdiği bu Türk boyu, Gazi Gündüzalp yönetiminde ilk önce Ankara civarına yerleşmiştir. Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Osman Bey'in dedesi Gazi Gündüzalp'in mezarının Beypazarı'nın Hırkatepe köyünde olduğu bilinmektedir. 
Selçuklular döneminde Beypazarı, İstanbul-Bağdat yolu üzerinde önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Beypazarı, Orhan Bey'in Ankara'yı alması ile Hüdavendigar (Bursa) Sancağı'na bağlanarak Osmanlı yönetimine geçmiştir. Beypazarı 1868 yılından itibaren siyasi yönetiminde yer değişikliği ile Ankara'ya bağlı bir kaza olarak önemini sürdürmüştür.
Osmanlı Devleti'nin toprak rejimi ve askeri sisteminin bel kemiğini oluşturan Tımarlı (Anadolu) Sipahi Merkezleri'nden birisi olan Beypazarı; yöredeki Sipahi Beyi'ne ve ticari, ekonomik hayatın yoğunluğuna istinaden BEĞ BAZARI diye adlandırılmıştır.
Gidenlerin anılarını tazelemesi, gitmek isteyenlere rehber olması dileğiyle...
Hadi Beypazarı sokakları bizi bekler. Tur başlasın :)

İnözü Vadisi

Beypazarına 700 m uzaklıkta olan vadi tam kafa dinlemelik :) Küçük bir çay geçiyor içinden vadinin.
Küçük ama sesi gür bir çay. Çayın sesini duyunca doğayı ne kadar özlediğimi fark ettim. Doğadan ne kadar uzaklaştığımı, uzaklaştığımızı.
Vadide birçok tesis var; özellikle sabah kahvaltısı için ideal mekanlar. Kendin pişir kendin ye tarzı mekanlarda var, piknik için uygun alanlar oluşturulmuş.
Vadide ayrıca obruklar var. Rivayete göre İpek yolu zamanlarında han olarak kullanılmışlar. Merdivenle küçük tepelere çıkıp manzaranın tadını çıkartabilirsiniz :) 

Aladdin Sokak

Beypazarının tarihi dokusunu en fazla hissedebileceğimiz sokak. Çarşının merkezi de bu sokakta.
Bir kaç konak haricinde diğer evlerin hepsi mesken olarak kullanılmaktadır.

 

            Dövme Bakırcılık

Beypazarı'nda en çok ilerleyen el sanatlarından birisidir. Beypazarılı ustalar, madeni çekiç ve örs ile döverek güğüm, tencere, tava, kazan, ibrik ve sigaralık gibi eşyalar yapmaktadırlar. Çok eski zamanlardan beri dövme tekniği ile işlenen bakır eşyalar, günümüzde halen yöre halkı tarafından kullanılmaktadır.





Beypazarı'nın Yöresel Yemekleri

Beypazarı, tarihi zenginliklerinin yanı sıra yöresel yemekleriyle de ilgi odağı olmuştur. Anadolu'nun lezzetlerini barındıran yemekleri; sunumunun inceliği ve zarafetinden olsa gerek “İnce Takım” olarak adlandırılır. El yapımı tarhana çorbası, taş fırınlarda pişirilerek yine özel güveç kaplarında ikram edilen etli güveci, parmak kalınlığında damarsız ve ince kara üzüm yaprağına sarılan etli dolması, 80 kat ince yufkadan hazırlanan baklavası ve yöresel tatlısı olan höşmelimiyle bu zengin mutfak, tarihi konaklarda ziyaretçilere sunulur. Bu ince zevkli mutfağı Saray Mutfağı olarak da değerlendirebiliriz. Bu yemekleri tatmak için bir çok mekan var. Ancak benim önerim Taş Mektep ya da Taş Konak. 

    Yaşayan Müze

Zamana hükmetmek masal kahramanlarına özgü diye düşünmeyin! Yaşayan Müze sizleri evin kadınının Osmanlı, beyinin beyefendi, komşuların akraba, evlerin ise küçük birer fabrika gibi çalıştığı zamanlara küçük bir gezinti yapmak üzere bekliyor...


Seyehatname'de Beypazarı

Turumuzun sonuna geldik. Veda etmeden büyük seyyahın gözlerinden Beypazarı'na son kez bakmaya ne dersiniz? :)

Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde (Hicri 1058 Miladi 1638) Beypazarı'ndan şöyle bahseder:

" İlk kurucusunu bilmiyorum. Fakat ilk fatihi Kütahya beylerinden Germiyanoğlu Yakup Şah'ın veziri Dinar Hezar'dır. Onun için şehre “Germiyan Hezar” da derler.Haftada bir gün güzel süslü bir pazar kurulup, bütün kıymetli eşyalar bulunur. Halkının uğraşları tiftik keçisi olduğundan, pazarında sof çok satılır. Müşterisi vardır. Senede bin kantar sof ipliği satılır. Sofu olmaz fakat güzel mümeyyizi olur. Pazarına her hafta etraf köylerinden 10 bin insan toplanır

Şehir Anadolu toprağından Engürü sancağı hududunda olup, İstanbul'da kim Şeyhülislam olursa ona has olur. Padişah hasından ayrılmadır. Müftü tarafından hakimi subaşısıdır. 150 akçelik kazadır. Senelik kadısına yedi kese gelir getirir. Damga emini, Sipahi Kethüda yeri ve Yeniçeri Serdarı vardır. Fakat kale ağası ve neferi yoktur. Kalesi bir dere içinde olup, iki tarafı balık sırtı gibi kaya üzerindedir. Genişliğini bilmiyorum.

Aşağıda şehir iki geniş dere içinde olup 20 mahalle 41 mihraptır. Fakat öyle mükellef camileri yoktur. Çarşı içinde cami güzeldir (Paşa Camii). Hepsi 3060 tane iki katlı evleri vardır. Duvarları kerpiçtendir. Yüzeyleri tahta ile kaplıdır. Medrese Darulhadis ve Darulkurrası vardır. Çünkü talebe bilginleri çoktur. Medreseleri kargir değildir. 70 adet çocuk mektebi vardır. Çocukları gayet temiz ve olgun olup, 700' ün üzerinde hafızı vardır.

Bir Şeyhülislamı var ki; bütün bilginler onunla ilmi tartışmaya girmekten acizdirler. Nakibüleşrafı fadıl değil fakat, gayet cömert bir kimsedir.

Halkının çoğu bilginlerdir. Hepsi renk renk sof giyerler. Türk şehri olduğundan halkı Oğuz taifesidir. Yani Türk kavmi demenin güzel bir ifadesidir. Yedi tane hanı vardır. Çarşı içindeki güzel bir han yanmıştır. Hamamları, 600 dükkanı vardır. Çarşıda kasaplar içinden akan dere kenarında hafta pazarı olur. Dere burada şehrin aşağı tarafından akarak bir nehir vasıtası ile Sakarya'ya dökülür. Şehir yüksek yerde olduğundan caddeleri kumsalca ve kaldırımsızdır. Halkı garipsever ve cömert kişilerdir. Kadınları gayet edepli ve akıllı olurlar.

Bağ ve bahçesi çoktur. Bostanlarından bir çeşit kavun olur ki lezzetinden adamın damağı yarılır. Misk ve hamamber gibi kokusu vardır. Şehir halkının çoğu bu kavundan zerde pişirir. İçine tarçın ve karanfil korlar. Muaviye'nin icat ettiği zerdeden tatlı bir zerde olur. Bir çeşit yeşil armudu olup, yuvarlak olduğu gibi dördü beşi de bir okka gelir. Gayet hoş ve suludur. İstanbul'a nice bin kutu armudu pamuklar içinde hediye gider. Bu armudun eşini acem diyarından başka yerde görmedim. Bir çeşit siyah arpası olur ki, gayet yağlıdır. Ata çok vermekten çekinilmelidir. Sahrasında pirinci olur ki, gayet pişkindir. Velhasıl etrafı geniş, eşyası ucuz ünlü bir şehirdir. Şeyh İvaz dede adında bir de türbesi vardır."


Bu yazımında sonuna geldik. Daha nice keşif dolu yazılarda buluşmak dileğiyle...
Sevgiyle :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder